Mundari Halkında Sembollerin Ruhani Hafızası
Gün doğarken beyaz bir duman yükseliyordu yerle gök arasından. Ne sis ne de buhar… Bu, külle sıvanmış bedenlerin etrafında tüten sabah ateşinin sessiz şarkısıydı. Mundari halkının çadırlarının önünde, genç bir delikanlı duruyordu. Göğsüne çekilmiş çizgiler, alnına bastırılmış kül ve başının üzerinde duran sembolik bir boynuz parçası… Tüm bunlar, yalnızca süs değildi. O genç adam, bir ismi değil; bir kimliği, bir soyu, bir hayvanı, bir atayı taşıyordu.
Mundari olmak, yalnızca bir topluluğun parçası olmak değil, bir totemle özdeşleşmektir. Ve bu totem, kişinin hem varoluş hem de aidiyet haritasıdır. Güney Sudan’ın Nil Nehri çevresinde yaşayan Mundari halkı, yaşamlarını sığırlarla kurdukları kutsal bir ilişki üzerine inşa eder. Bu bağlamda sığır, sadece geçim aracı değil; kolektif hafızanın ve ruhani kimliğin taşıyıcısıdır.
Hayvanın Ruhuyla Kimlik Kurmak
Antropolojik açıdan totem, kabilelerin kimliğini, kökenini ve kutsallığını taşıyan bir semboldür. Mundari kültüründe ise bu sembol bizzat sığırdır. Her birey, küçük yaşlardan itibaren bir inekle özdeşleştirilir. Fiziksel özellikleri, davranış biçimleri, takma adları hatta sosyal rolleri, sahip oldukları bu sığır üzerinden şekillenir. Birey, kendi bedenine çizdiği işaretler ve kullandığı külle bu bağı görünür kılar.
Bu sembolik yapı, Emile Durkheim’ın “dinî semboller toplumsal anlamlar taşır” tezini doğrular niteliktedir. Modern toplumlarda birey, ismi ve kimlik numarasıyla tanımlanırken; Mundari’de bu tanım totemik semboller, külle çizilen beden ve sığırla kurulan ruhsal bağ üzerinden yapılır. İnek burada yalnızca bir canlı değil, yaşayan bir kutsal koddur.
Kül, Boynuz ve Ritüel: Aidiyetin Dili
Ergenlik çağına gelen genç erkekler, kabile tarafından belirli ritüellerle “birey” olarak tanınır. Başlarının tıraş edilmesi, külle boyanması ve kutsal hayvanın izlerinin taşınması, bu sürecin en görünür adımlarıdır. Bazen bu kül, bizzat totemik inekten elde edilen dışkıdan yapılır. Çünkü kutsallık, Mundari inancında doğa ve beden arasında bölünmez bir bağla örülüdür.
Claude Lévi-Strauss’un “doğal sınıflandırmalar” dediği yapılar, Mundari’de yaşamaya devam eder. Doğa bir kategori değil, kimliğin kaynağıdır. Topluluğun iç yapısında da totemik işaretler sosyal rollerin belirleyicisidir. Klan yapıları, evlilik kuralları ve ritüel liderlikleri; bu sembollere göre şekillenir. Sembol, sadece bir iz değil; bir sosyal koddur.
Sembolün Direnişi: Modern Çağda Kutsal Olan
Bugün globalleşen dünyada kültürel semboller hızla silinip giderken, Mundari halkı hâlâ bedenini külle sıvıyor, hâlâ bir ineğin adıyla çağrılıyor. Çünkü onlar için kimlik, dijital bir veri değil; külle çizilen bir sembol, ruhla kurulan bir bağdır. Bu durum, kültürel sürekliliğin modernleşmeye karşı bir direniş biçimi olduğunu gösterir. Sembol, hem geçmişin izini hem de geleceğin yönünü taşır.
Kendi Totemimizi Ararken
Belki de bizler de kendi külümüzü arıyoruz. Kendi boynuzumuzu, kendi sığırımızı, kendi totemimizi… Çünkü insan, unuttuğu bağları hatırladığında tamamlanır. Mundari kültürü bize yalnızca etnografik bir gözlem değil; varoluşun, aidiyetin ve ruhun sembolle kurduğu kadim bağı hatırlatıyor.
Yazar & Yazı Editörü: Önder ÇELİKTAŞ
Mundari’nin külle boyadığı her yüz, unutmayan bir yüzdür. Ve her unutmayan yüz, bize kimliğin nerede başladığını fısıldar.
Bu yazıya eşlik eden görsellerin telif hakkı fotoğraf sanatçısı @quimfabregas’a aittir. Mundari kültürünün görünür kılınmasına katkısı için kendisine teşekkür ederiz.
Mundari Halkı
Tüm görseller Güney Sudan’daki Mundari halkına aittir. Kutsal sığırlarla kurulan yaşam birliği, vücuda sürülen kül ve boynuz sembolleriyle yalnızca pastoral değil; aynı zamanda derin bir ruhani evrendir.
Kültürel temsil ve görsel katkıları için Quim Fabregas’a teşekkür ederiz.
(© Tüm görseller telifli ve izinsiz kullanılamaz.)
Fotoğraflar: @quimfabregas