Paleopaganizm – Ağaçlarla Konuşmak: Ormanın Bilinci
Ormana yalnızca bakarsan ağaçları görürsün; ama onunla birlikte nefes alırsan, bilinci hissedersin. Paleopagan dünyada orman, yaşayan bir organizma değil; yaşayan bir ruhtur. Her ağacın kendi sesi, kendi hafızası, kendi niyeti vardır. Bu inanca göre, ağaçlar yalnızca oksijen değil, bilgelik de üretir. Ve bir ağaca dokunduğunda, yalnızca gövdesine değil, hafızasına temas edersin.
İlk insanlar için ağaçlar, gökle yer arasında uzanan kutsal sütunlardı. Kökleri yeraltında ruhlarla, dalları gökyüzünde tanrılarla temas halindeydi. Bu nedenle pek çok inanç sisteminde ağaçlar yalnızca canlı değil, “aracı” varlıklar olarak kabul edilmiştir. Şamanik geleneklerde ağaç, üç dünyayı birleştiren eksen mundi’dir: yer altı, yeryüzü ve gök. Ağaca tırmanmak, bu üç âlem arasında seyahattir.
Orta Asya’da Türk şamanlar, “hayat ağacı”nın dallarında kuşlar görür. Bu kuşlar ruhları taşır. Aynı şekilde, İskandinav mitolojisinde Yggdrasil —kutsal dişbudak ağacı— tüm varoluşun merkezidir. Kökleri ölüler diyarına, gövdesi insanların dünyasına, dalları tanrıların âlemine uzanır. Her yaprak, bir kaderin yazıldığı yerdir. Ve bu yapraklar düşerken rüzgârla değil, ruhla konuşur.
Benim sahada gözlemlediğim en etkileyici örneklerden biri, Uganda’nın batısında, yağmur ormanlarına yakın bir bölgede yaşlı bir kadının her sabah bir ağacın gövdesine yaslanarak dua etmesiydi. Sorduğumda şöyle dedi: “Bu ağaç konuşmaz, ama ne zaman sessizliğimi unutsam beni çağırır.” Ağaca konuşmak, ona hitap etmek değil; onunla birlikte susmaktı. Bu suskunlukta bir konuşma vardı — kelimesiz, zamansız ama kesinlikle canlı bir bağ.
Animistik inançlarda ağaçlar yalnızca doğanın unsuru değil; ataların barınağıdır. Bazı kültürlerde ölen kişilerin ruhlarının belirli ağaçlara yerleştiğine inanılır. Bu nedenle o ağaçlar kesilmez, gölgesinde konuşulmaz, dallarına dokunulmaz. Batı Afrika’da bir gelenek, çocuklara ağaç ismi verilmesini içerir. Çünkü ağacın ruhuyla büyüyen çocuk, yönünü kaybetmez.
Güney Amerika’daki Amazon yerlileri, ağaçlarla iletişim kurmak için tütsüler yakar, belirli melodilerle flüt çalar. Onlara göre bu sesler, ağaçların frekansına dokunur. Ritüel sırasında söylenen sözler ağaca değil, onun içindeki ruhu uyandırmak içindir. Şaman, ağaca sırtını verir ve gözlerini kapar. “Konuşmama gerek yok,” der. “Zaten biliyor.”
Modern bilim de son yıllarda ağaçların birbiriyle iletişim kurduğunu kanıtlamıştır. “Wood Wide Web” olarak adlandırılan yeraltı mantar ağları aracılığıyla ağaçlar besin paylaşır, uyarı sinyalleri gönderir, hastalık bilgisi aktarır. Bu bilimsel keşifler, paleopagan sezgilerin modern doğrulayıcılarıdır. Animizmin öngördüğü bağlar, şimdi laboratuvarlarda ölçülüyor.
Fakat paleopagan bakış, bu iletişimi yalnızca biyolojik değil; bilinçli kabul eder. Bir ormanın içinde yürürken yalnız olmadığını hissettiysen, bir ağacın gövdesine dokunduğunda aniden bir anıyı hatırladıysan, işte o bağ kurulmuştur. Çünkü bazı ağaçlar, sessizce dinler. Bazıları ise geçmişi fısıldar. Ve bazıları, yalnızca seni tanır.
İnsanoğlu, ağacı yalnızca yakacak ya da inşaat malzemesi olarak değil, rehber olarak da kullanmıştır. Yolunu kaybeden, gölgesine sığınır. Yönünü bilmeyen, dallarına bakar. Bu yüzden ağaç yalnızca doğa değil; kültürdür. Dillerdeki “kök” kelimesi yalnızca bitkisel değil; toplumsaldır. Ağaçlar soy ağacıdır. İnsan, kendi geçmişini dallarında arar.
Paleopagan dünyada bazı ağaçlar “konuşan ağaç” olarak kabul edilir. Bunlar genellikle şimşek çarpmış, yarılmış veya garip şekiller almış olanlardır. Onlara sorular sorulmaz; yanında sessizce oturulur. Çünkü bu ağaçlar konuşmaz, düşündürür. Bazı toplumlar bu tür ağaçlara dua etmek yerine sadece başını eğer. Çünkü onlar tanrı değil; ama tanrının izidir.
Bugün şehirlerde betonun arasında sıkışmış tek bir ağaca rastladığımızda bile içimizde bir şey değişir. Belki yavaşlarız, belki düşünürüz. İşte o hâlâ çalışır: ormanın bilinci. Kaybolmuş değildir, sadece bastırılmıştır. Çünkü ağaçların dili susmaz; biz duymayı bırakmışızdır. Ve bir gün yeniden duymaya başladığımızda, orman bizi hemen tanıyacaktır.
Çünkü ağaç unutmaz. Sen göç edebilirsin, şehirler değişebilir, adın silinebilir. Ama bir gün çocukken yaslandığın ağaca dönersen, o seni hatırlayacaktır. Paleopaganlar bunu bilir. Bu yüzden ormanda yürürken yön değil; bağ ararlar. Her ağaç, bir ruhun durağıdır. Her orman, dünyanın hafızasıdır. Ve her gövde, bir beden gibi konuşur. Dinlemeyi bilene…
Yazar & Yazı Editörü: Önder ÇELİKTAŞ
Ağaçlarla konuşulmaz. Onlarla susulur. Çünkü bazen en derin bağ, kelimesiz kurulur. Ve bazı sessizlikler, gövdeden kalbe uzanır…