Paleopaganizm – Ateşin Ruhu: Korun Işığında Dönüşmek
Ateş sadece yanmaz; hatırlar. Alev yalnızca ışık vermez; geçmişi aydınlatır. Kor, yalnızca yakmaz; dönüştürür. Paleopagan inançlarda ateş, yıkım ve yaratımın iç içe geçtiği bir varlıktır. O hem cezalandırır hem arındırır; hem yok eder hem başlatır. Ve bu nedenle, animistik dünya görüşünde ateş yalnızca bir element değil, kutsal bir ruhtur.
İlk insanlar için ateş, Tanrı’dan çalınan bir sır değil; doğayla yapılan bir anlaşmaydı. Gökten düşen yıldırımla tanınan, taşların çarpışmasıyla çağrılan ve yalnızca dikkatle korunarak yaşatılabilen bir güç… Ateş yakılmaz; çağırılır. Ve geldiğinde, onunla konuşulmaz; ona hizmet edilir. Çünkü o, doğanın en hassas ruhlarından biridir: öfkelendiğinde yıkar, hoşnut olduğunda korur.
Prometheus’un öyküsünde, insanlığa ateşi armağan eden bir kahraman değil; tanrıların gazabını göze alan bir öğretmen vardır. Aynı anlatı, Hindistan’da Agni ile; Slav mitolojisinde Svarog ile; Anadolu’da ocak evliyalarıyla karşımıza çıkar. Tüm bu kültürlerde ortak olan düşünce şudur: Ateş, tanrıdan gelmiştir ama tanrı değildir. O, tanrının mesajını taşıyan bir geçittir.
Şamanik ritüellerde ateşin rolü merkezîdir. Ruh çağırma, arınma, hastalık kovma veya ölüyle iletişim kurma gibi birçok ayin, ateşin etrafında şekillenir. Ama bu ayinlerde ateş yakılmaz; önce izin istenir. Genellikle toprağa serpilen birkaç damla su, bir avuç tohum ya da dualı bir nefes ile… Çünkü ateş, yalnızca fiziksel değil; ruhsal bir varlıktır. Ve onunla temasa geçmek için önce onun ruhu çağrılmalıdır.
Etiyopya’nın bir dağ köyünde, gece yapılan bir şifa ritüelinde küçük bir çukur kazıldı. İçine kuru dallar, otlar ve taze meyve kabukları yerleştirildi. Ama ilginç olan, ateş yakılmadan önce herkesin bir sır fısıldayıp taşı ateşe bırakmasıydı. Şaman şöyle demişti: “Koru yakmadan önce seni tanımalı.” Ateş burada yalnızca arındırıcı değil; dinleyici bir ruhtu.
Kor kültü, birçok animistik toplumda ayrı bir yere sahiptir. Özellikle gece boyunca sönmeyen ocaklar, yalnızca sıcaklık için değil; koruyucu ruhun varlığı için canlı tutulur. Anadolu’da hâlâ bazı evlerde “ocak sönmesin” duası edilir. Bu sadece aile bütünlüğü değil; ruhsal dengenin devamı için edilen bir dilektir. Çünkü kor sönerse, evin hafızası da söner.
Ateş aynı zamanda geçişleri işaret eder. Birçok kültürde, çocukluktan ergenliğe geçiş ritüelleri ateşin etrafında yapılır. Çünkü ateş, eski benliği yakar; yeni benliği ortaya çıkarır. Bu sadece sembolik değil, ruhsal bir dönüşümdür. Paleopagan düşüncede ateşin içinden geçmek, yalnızca bedensel değil; bilinçsel bir sıçramadır.
Yunan mitolojisinde Hestia, evin ocağıdır. Hindu geleneğinde Agni, tanrılarla insanlar arasında kurbanları taşıyan ateşli elçidir. Tibet’te meditasyon öncesi mum yakmak, yalnızca aydınlatmak değil; zihni arındırmak içindir. Tüm bu geleneklerde ateş, kutsallığın taşıyıcısı olarak görülür. Ona yakın olmak, tanrıya yaklaşmak gibidir. Ama çok yaklaşmak da tehlikelidir. Çünkü ateş denetlenmez; ancak onurlandırılır.
Modern dünyada ateş genellikle bir tehlike olarak görülür: yangın, patlama, yıkım… Oysa paleopagan bakışta ateş yıkıcı değil; öğreticidir. Eğer bir şeyi yok ediyorsa, orada öğrenilmemiş bir ders vardır. Yanmak, bazen sadece bitmek değil; yeniden başlamaktır. Küller, yalnızca sona işaret etmez; yeni başlangıcın ilk toprağıdır.
Amazon yerlilerinden bir kadının şu sözü kulağımdan hiç gitmez: “Ateşe her şeyini anlatabilirsin. O seni yargılamaz, ama içini gösterir.” Bu söz, ateşin sadece dışı değil, içi de yaktığını anlatır. Ve belki de bu yüzden birçok gelenekte günah çıkarmak, itirafta bulunmak ya da dua etmek için ateşin yanına oturulur. Çünkü ateş dinler. Ama cevabını kelimelerle değil; yansımalarla verir.
Günümüzde çoğumuz artık ateşin yalnızca mutfakta veya ısıtıcıda var olan bir araca dönüştüğünü sanıyoruz. Ama bir mumun titreyen alevine uzun uzun bakabilen herkes bilir ki, orada bir şey vardır. O titreşim yalnızca fiziksel değildir. Belki bir hafıza, belki bir varlık, belki bir çağrı…
Paleopagan inançta, ateşin ruhu kendini görünüşle değil; dönüşümle belli eder. Onunla temas kurmak için sözcüklere değil, niyete ihtiyaç vardır. Korun içine bakıldığında yalnızca kıvılcım değil; insanın özü de görülür. Ve o öz, yanarak değil, aydınlanarak ortaya çıkar. Belki de bu yüzden, bazı dönüşümler sessiz olur ama içten yanar.
Yazar & Yazı Editörü: Önder ÇELİKTAŞ
Ateş seni yakmaz, sana seni gösterir. Onun dili kıvılcımdır, sesi ışıktır. Ve bazen en derin temizlik, küle dönüşerek başlar…