Paleopaganizm – Gölgeler ve Ruhlar: Ormanın Diğer Yüzü

Araştırmacı Yazar: Önder ÇELİKTAŞ  |  Okuma Süresi: 10 dakika

Orman yalnızca ağaçlardan ibaret değildir. Gölgelerle dolu, sesi kısıp duyuyu açan başka bir dünya barındırır. Paleopagan inanç sistemlerinde orman, yalnızca fiziksel değil; ruhsal bir varlıktır. Gündüz gövdelerle, gece ise gölgelerle konuşur. Bu nedenle ormana girerken yalnızca adım değil, niyet de atılır. Çünkü ormanda sadece canlılar değil, geçmişler de yaşar.

Gece boyunca Kaz Dağları’nda kamp kurduğum bir yürüyüşte, ormanın derinliklerinde uğultu gibi yankılanan bir rüzgâr sesiyle uyandım. Rüzgâr değildi bu; daha çok uzak bir çağrı gibi. Sabah olduğunda, çadırımın çevresine dairesel olarak dizilmiş küçük çam kozalakları buldum. Tesadüf değil… Doğa bazen sessizce ama çok net konuşur. Özellikle ormanda, özellikle gölgede.

Gölgelerin Dilinde Animizm

Animistik inançlarda ölüm, son değil; geçiştir. Ve bu geçiş çoğu zaman ormanda gerçekleşir. Antik Türk ve Sibirya şamanizmlerinde ruhların “karanlık ormanlar”dan geçtiği kabul edilir. Afrika’nın bazı yerli kabilelerinde ise ölünün ruhu, ormandaki bir hayvana ya da ağaca misafir olur.

Gölgeler bu yüzden korkutmaz; uyarır. Çünkü bir şeyin gölgesi varsa, varlığı da vardır. Ruhsal inanç sistemlerinde, özellikle gece ormana girmeden önce yerlere su dökülmesi, doğa ruhlarını selamlamak için yapılan bir ritüeldir. Anadolu’da “gece ormanda ıslık çalma” tabusu da bu anlayışın kalıntısıdır: çünkü o ses yalnızca sizi değil, sizi izleyenleri de uyandırır.

Orman karanlık değildir; yalnızca başka bir ışıktadır. Bu ışık gözle değil, sezgiyle görülür. Gölgeler, korkunun değil farkındalığın çağrısıdır. Eğer gölge varsa, bir ruh çok yakındadır demektir.

Ruhların Koruduğu Yerler

Antik çağlardan bu yana ormanlar yalnızca tehlike değil; aynı zamanda koruma alanı olarak da bilinmiştir. “Koruluk” kelimesi bu bağlamda doğar: korunulan değil, koruyan yer. Eski Anadolu’da bazı ağaçların ya da küçük ormanlık alanların çevresi taşlarla çevrilir ve “çevre” yapılırdı. Bu yalnızca fiziksel bir sınır değil; ruhsal bir anlaşmaydı: “Biz bu alanı koruruz, o da bizi korur.”

Bazı köylerde hâlâ “o ağacı kesersen kurur gidersin” gibi sözler duyarsınız. Bu bir batıl inanç değil, kadim bir hatırlatmadır: O ağaçta yalnızca gövde değil, bir ruh da vardır. Ruhların barındığı yerleri anlamak için göz değil, niyet gerekir. Gölgeler ise bunun işaret dilidir.

Modern yaşam ormanı sadece biyolojik bir varlık olarak görmeye çalıştı. Oysa orman, en başından beri bilinçli bir varlıktı. Gölgelerinde yalnızca korku değil; bilgi de saklıydı. Ormanın diğer yüzü, bizim içimizde karanlık değil, açıklık yaratır. Çünkü ruh, en çok sessizlikte konuşur. Ve o sessizlik, gölgelerin dilidir.


Yazar & Yazı Editörü: Önder ÇELİKTAŞ

Gölgeler karanlığı temsil etmez. Onlar, varlığın ikinci yüzüdür. Orman, yalnızca bakılacak değil, duyulacak bir yerdir. Özellikle gece…

Aynı Yolun Farklı Hikayeleri